Hepimiz Aynı Kamyondayız

Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez’in yönettiği 2006 yapımı Beynelmilel filmi, müzik, halk kültürü ve politika arasındaki ilişkileri “enternasyonal” bir açıdan işler. Filmin ana konusunu oluşturan gevendeler (yerel müzisyenler), yasadışı ilan edilmiş sazlı sözlü eğlenceyi, pavyonlar kapatıldığından dolayı, kamyonlarda düzenlemeye başlar. İhtilal nedeniyle dönüşen her toplumsal alandan müzik de eğlence de nasibini almıştır. Öyle ki; nasıl kamyon gevendeler tarafından pavyona dönüştürüldüyse, halkevi de askerler tarafından eğlence alanına; gevendeler, temsili düşman kıyafetleri giydirilerek bandoya, başka kentin eğlence mekânlarında çalışmış kadınlar hane içinde etkili, duygulu rollere bürünürler. Eğreti dönüştürülmelerle herkesin sorunu vardır. Fransız asker üniformalarıyla gezen müzisyenler gergin, hanedeki kadınlar eleştireldir: “Pavyon evden daha iyi; en azından kap kacak yıkamıyoruz.” Gevendeler de en azından evde değiller; hala bilmedikleri ama kendilerince yorumladıkları müzikleri yapabilmektedirler. Roller çetrefilli, gidişat ise bir o kadar acılı olacaktır.

Beynelmilel olarak, yukarıda filmin konusuna benzer şekillerde, müzik, endüstrisi ve dinleyicileri dönüşüyor. Roller bu denli çetrefilli değişmese de, dijital platformlar bir nebze de olsa yerini başka ortamlara devrederken, CD plağa ve kasete tekrar selam etmeye başladı. Konserler ciddi gelir kaynağı iken de başlayan salgınla kalabalık ve ışıltılı konser mekanlarını rolleri sosyal medya kanallarına vermek durumunda kaldı. Tam on yılı geçkin süredir canlı, kanlı ve analog işler değer görüyor derken konserlerde kan kaybı yaşanırken, analog ortam satışlarında artış yaşandı. Fakat bu bir teselli olmaktan ziyade, konserde var olan, hayatını geçindiren, kısaca maddi ve duygusal beslenen, müzik ve eğlence emekçileri için çok zorlu bir süreçten ötürü başka bir pencere açtı.

Örgütlenmeden, sendikalı olmaktan, “apolitik” olduğu düşünülse dahi müzik emekçilerinin politik olarak biraradalığı önem arz etmeye başladı. Kısaca, müziği politik yapanın doğrudan mesajın değil, ifade ve söylem olduğu daha fazla tartışılma ihtiyacını doğurdu. Müzik üretiminin ilerleyen teknolojiyle kolaylaştığı ve bu sayede daha erişebilir olduğu kadar, aynı zamanda bundan nemalananların ya da tersine oluşan koşullardan ötürü yoksun kalanlar üzerine tam teşekküllü bir düşünce sergilemek ve irade göstermek elzem olmaya başladı. Zira artık üretimin paylaşılmasındaki serbest ortam değil, üretmeye ve var olmaya engel olan bir ortamdan bahsediyoruz. Müzisyenlerin bu durumdan sadece ekonomik olarak etkilenmedikleri aşikâr. Sahnede alkışlanmaya alışkın bireylerin, kültürel ve fiziki karantinaları orta/uzun vadede bambaşka yollarla ülkenin sanat iklimine etkilerde bulunacaktır. Tamamen olumsuz ya da olumlu üzerinden değil, her birini ayrı ayrı değerlendirerek bulunması gereken tespit ve çözümlerden konuşmak daha anlamlı olacaktır.

Dönem, öz ve toplumsal eleştirilere oldukça açık bir halde görünüyor. Bir çırpıda çıkış bulmaktan ziyade, derli toplu bir düşünme seansı birçok kesime iyi gelecektir. Müzisyenlerin, hangi türü üretiyor ya da icra ediyorlar olsun, eğlence de görünse sanat da, politik bir süreçten geçtiğimizi göz ardı etmeden, etkin bir emekçi olduklarını bilerek dinleyicilerine de ses vererek biraradalığı teşvik etmeleri gelmiş gibi görünüyor. Fakat dediğim gibi bir düşünce seansına çok acil bir şekilde ihtiyacımız var….

Yorum bırakın